30 Temmuz 2013 Salı

DEPREM VE HAARP PROJESİ

High Frequency Active Auroral Research Program ya da kısaca HAARP. 


Projenin karşıtlarından biri olan, ülkenin en ünlü jeofizikçilerinden Prof.Gordon J.F.MacDonald’e göre, elektromanyetik teknoloji bakın daha neler yapabilir:

1-İklimleri değiştirebilir,

2-Kutupları eritebilir veya yerinden oynatabilir,

3-Ozon tabakası ile oynayabilir,

4-Deprem yaratabilir,

5-Okyanus dalgalarını kontrol edebilir,

6-Dünyanın enerji alanları ile oynayarak, insan beynini kontrol altına alabilir,

7-Radyasyon yaymayan termonükleer patlama oluşturabilir...


Bunlar yapabildiklerinin sadece bir kısmı.. 


hakkında yazılanlar ;

odatv , habertürk    bunlar gibi daha bi dolu haber bulunabilir. 1999 depremi içinde bu konuda ciddi araştırmalar yaplmıştır.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

“ Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü'minler, ancak Allah'a güvenip dayansınlar. " (Ali İmran 160)

DUA (KURAN'DAN)

Bakara Suresi’nde şu şekilde dua eden kulların müminler olduğu söyleniyor ve bunlar övülüyor:

"Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, âhirette de güzellik ver! Ve bizi ateş azabından koru!" (Bakara 201)


"Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt ver." (İsra 80)


Ey mülkün/saltanatın Mâlik'i/sahibi olan Allahım! Sen mülkü/ saltanatı dilediğine verir, mülkü/ saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin. Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın. Diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü diriden çıkarırsın. Dilediğini hesapsızca rızıklandırırsın. (Ali İmran 26-27)


"Ey Rabbimiz, katından bir rahmet ver bize ve bizim için bir çıkış yolu lütfet işimize. (Kehf 10)



Hz. Musa’nın Kuran'dan gerçek sünnetine bir örnek:
Rabbim, göğsümü açıp genişlet; İşimi bana kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar.
(TaHa 25-28)

"Ey Rabbimiz! Bağışla bizim günahlarımızı, affet işlerimizdeki taşkınlığımızı, sağlam bastır ayaklarımızı ve yardım et bize küfre sapan topluma karşı!" (Ali İmran 147)


Hz. İsa’nın havarilerinin duası:
Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik, resule uyduk; artık bizi gerçeğin tanıklarıyla beraber yaz! (Ali İmran 53)



"Ey Rabbimiz Unutursak veya hataya dusersek bizi hesaba çekme(yarlığa).Ey Rabbimiz Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme." ( Bakara- 285 )


"Rabbimiz Bizim gücümüzün yetmediği işlerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Çünkü sen mevlamızsın. Kafir kavimlere karşı bize yardim et."


"Rabbimiz, Bize tarafından rahmet ver ve bize, şu durumumuzdan kurtulacak yolu hazırla."(Kehf10 )


"Rabbim, benim ilmimi artır." ( Taha- 114 )

"Ey Rabbim, Bana ve ana-babama verdiğin nimet şükretmemi ve hoşnut alacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat." ( Neml- 19 )


BAKARA 117

Originator of the heavens and the earth. When He decrees a matter, He only says to it, "Be," and it is.


O (Allah) Evren’i ve yeryüzünü yoktan yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse yalnızca “Ol” der, o da  oluverir.

Ai është shpikës i qiejve e i tokës (pa kurrfarë modeli të mëparshëm) e kur dëshiron diçka, ai vetëm i thotë: “Bëhu!” në atë moment bëhet.


بَدِيعُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرۡضِ وَإِذَا قَضَى أَمۡراً فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ


On je stvoritelj nebesa i Zemlje, i kada nešto odluči, za to samo rekne: “Budi!” – i ono bude.

HURAFE

      Sancıdan kıvranan bir hasta üzerine Mücadele Suresi okunursa sancısı geçer ve tatlı tatlı uykuya dalar. Gece ve gündüz bu sureyi okumaya devam eden kimse hırsızlara karşı korunur. Surenin tamamı bir kağıt üzerine yazılıp herhangi bir mahsul üzerine atılırsa, o mahsul her türlü haşerenin tahribatından kurtulur, bolluk ve bereket meydana gelir. Bu HURAFEDİR.
   Bir kimse Maun Suresi’ni ev eşyası üzerine okuyup üfürse, o eşya kırılmaktan ve kaybolmaktan kurtarılmış olur. Bu surenin okunmasını alışkanlık haline getiren kimsenin sözü her yerde geçerli olur. Hiç kimse bir dediğini iki edemez. Bu HURAFEDİR.

  Sık sık hamamcı olan kimseler, bir şap üzerine Tarık Suresi’ni okuyup, yastığın altına kor ve bu şekilde uyuduğu takdirde hamamcı olmaktan kurtulur. Bu da HURAFEDİR.

  Bir çirişe 7 ilmik atılır. Birinci ilmiğe ve yedinci ilmiğe Sure-i Kevser okunur. Her düğümde şöyle denir: “Yarabbi filanın şehvetini, cinsel organını, aklını fikrini 360 beden azası ile 72 endamı ile bağladım ve düğümledim.” Bu çiriş rüzgara karşı asılır. İcap ettiğinde çözmek için kaybolmaması da şarttır. Bu ne lan şimdi :D bu da HURAFE

  Basur hastalığına yakalanan kimse, namazların sonunda Ala Suresi’ni yedişer defa okursa hastalığı geçer. Cuma ezanında yazdırıp üzerine alan kıskançlık, nazar ve sihre karşı kendini korur.   :D:D:D:D:D:D

  İçinde 17 Mim harfi bulunan Ayetel Kürsi’yi yine bir çiriş alıp bakire bir kıza 17 kez düğümlenecek şekilde ilmik attırılır. Her ilmiğe 10 adet Ayetel Kürsi okunur… Kimin için niyetleniyor, ne için isteniyorsa; “Ya Rabbi falanın şehvetini, dilini ya da yolunu bağlıyorum. Ayetel Kürsi’deki İsmi Azamın ve esma-i İlahiyenin yüzü hürmetine düğümledim” diyerek, bakire kıza bir düğüm attırılıp, işaretle hiç konuşmadan 17 ilmik böylece düğümlenir ve 170 adet Ayetel Kürsi okunmuş olur. Bu okunmuş çiriş karanlık bir yerde ağır bir taş altına konarak muhafaza edilir.  Bu ne oluyor şimsi büyü fLn mı? siktir ordan derler adama.. HURAFE

  Erkekliği bağlı bir şahsın çözülmesi için; temiz bir kağıda Ayetel Kürsi, diğer bir kağıda da Sure-i Haşr’ın son dört ayeti ile Amener Resuli ayeti kelime olarak ayrı harf harf yazılır. Ayetel Kürsi sağ kola, diğer yazılı Amener Resuli ve Haşır Suresi sol kola bağlanır. Sonra hiç kullanılmamış bir baltanın deliğinden bağlı erkeklik uzvunu geçirip küçük tuvaletini yapar.   HURAFEEEE





1- De ki: Sabahın Rabbine sığınırım.
2- Yarattıklarının kötülüğünden
3- Çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden
4- Düğümlere üfürenlerin kötülüğünden
5- Ve kıskandığı zaman kıskananın kötülüğünden.
Felak Suresi 1-5

28 Temmuz 2013 Pazar

OKUMAK VE ANLAMAK

KURAN’DAN BİR KONUYU ANLAMADA PRENSİPLER

•    Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğu yani “Din = Kuran” olduğu unutulmamalıdır. Kuran’ın Allah kelamı olduğu ve bizim dini anlamamız için indirildiği de sürekli aklımızda tutulmalıdır.
•    Meseleler, Kuran’ın bütünlüğü içinde düşünülmeli ve çözümlendirilmelidir. Bir konuyla ilgili Kuran’da geçen ne kadar ayet varsa, o ayetler önceleri ve sonralarıyla ele alınmalıdırlar. (Kuran’ın bir kısmını kabul, bir kısmını inkar; Kuran’ı inkardır.) Kuran’ın bir yerinde geçen bir konunun, bir fikrin Kuran’ın başka bir yerinde geçen bir fikirle çelişmeyeceğini de unutmayalım.
•    Kuran’da yer almayan bir konunun, dinde de yer almadığı anlaşılmalıdır. Bu prensibi uygulayınca dine ilavelerin % 90’dan fazlasından kurtuluruz. Kuran’da yasaklanmayan bir şeyin helal olduğu, ayrıca bu şeyin helal olması için ilave bir izaha gerek olmadığını unutmayalım.
•    Bazı konulardaki dini ilavelerin Kuran ayetlerinin çekiştirilmesi ile yapıldığını unutmamalıyız. Şüpheli bir konuyla karşılaştığımızda; Kuran’ın orijinalinin Arapça olduğunu bilmeli ve konuyu iyi bir şekilde Arapça bilip, samimi bir şekilde Kuran’a yaklaşanlarla çözmeliyiz. Eğer onların samimiyet ve yaklaşımından şüphelenirseniz, incelenen noktaları birbirinden bağımsız ayrı kişilere gösterip kontrol edebilirsiniz. (Kişilerin samimiyetinde en önemli gösterge, Kuran’ın dinin tek kaynağı olduğunu kabul edip etmedikleridir. Bu görüşü kabul etmeyenler, mezheplerinin görüşünü Kuran’a mal etmeye çalışabilirler.) Bu çalışma yapılırken kilit kelimenin ve kavramın Kuran’ın indiği dönemde nasıl anlaşıldığını ve aynı kelimenin, kavramın Kuran’ın tümünde nasıl kullanıldığını inceleyerek en iyi şekilde çözüme ulaşabileceğimizi unutmamalıyız.
•    Kuran’ı  anlamaya  çalışırken,  aklın ve vicdanın  en önemli yardımcılarımız; gelenek, görenek, çoğunluğun kabulleri, çevre baskısı gibi aklı ve vicdanı ipotek altına alıp kullandırmayan unsurların Kuran’la aramızda en önemli engeller olduğunu unutmamalıyız. 

Yalan Hadisler

Hadis“Ölü, ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır.”
Buhari-K. Cemiz 32, 33, 34



"Doğrusu hiçbir günahkar bir başkasının günah yükünü yüklenmez."
Necm Suresi 38

Ne akla, ne de Kuran’ın genel mantığına uyan bu hadis de uydurmadan başka birşey değildir...

Hadis“Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.”
Buhari 9/1391

"Ben sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz."
Ali İmran Suresi 195

Kuran hayır üreten erkeğin de kadının da önünü açık tutarken, hadisler kadının önünü kapamaktadır.


Dinin kaynağı hadisler değil, Kuran'dır.  


Hadis“Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır.”
Müslim 2/16

De ki; “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etti?” De ki: “Bunlar dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır.”" Bilen bir topluluk için Biz ayetleri böyle detaylı anlatırız."
Araf Suresi 32
Altın ve ipek hem erkek için, hem de kadın için bir süs eşyasıdır. Kuran’da hiçbir ayette yasaklanmazlar. Allah inananların dünyada da bu süslerden yararlanabileceklerini söyler ve erkek kadın ayrımı yapmaz. Her hadisinin doğru olduğu iddia edilen Müslim’de de yer verilmiş olan bu hadis, Kuran’ın belirttiğimiz ayeti ile çelişir.



27 Temmuz 2013 Cumartesi

VAHDET-İ VÜCUT (kısaca)

Vahdet-i vücud, kendi parçalarından bir kısmını lanetleyen, cehennemde yakarak cezalandıran, hakaret eden bir ilah anlayışı getirir .

VAHDET-İ VÜCUT (IBN ARABİ)

Bu inancın sistemleştirilmesnde büyük rol alan kişidir kendisi. Hatta bizzat tarafından sistemleştirilmiştir.
 En ünlü eseri Fusus el-Hikem'dir. Şimdi kitapyan bir kaç alıntı yapalım;

   Bu kitap, nefis ârzularının münezzeh ve içine fesad karışmamış olan en küdsî makamdan indirilmiştir.. .ben ancak bana ilham olunan şeyi söyledim. (sayfa:5)

   Tanrı, mahlûkuna insan ile nazar kıldı ve onlara rahmet eyledi. Şu halde O ezelî olan insan, şekliyle hadîs, zuhur ve neş'eti bakımından ebedî ve daimdir. (sayfa: 10)

   Allah beni öğer, ben de O'nu. O bana kulluk eder, ben de O'na (sayfa:94)

Bu duruma en güzel cevabi veren İmam Ebû Hanife olmuştur;

"Bir yahudiye kime ibadet ettiğini sorarsanız, "Allah'a ibadet ediyorum" der. Allah'ı sorduğun zaman, onu beşer şeklinde yaratılmış olan oğlu Üzeyr olduğunu söyler. Bu durumda olan kimse Allah'a iman etmiş olmaz. Eğer bir Hristiyana, kime ibadet ettiğini so­rarsanız "Allah'a ibadet ediyorum" der. Allah'ı sorduğunda, onun İsa'nın cesedinde ve Meryem'in karnında gizlenen, bir yere sığan ve giren varlık olduğunu söyler. Bu durumda bulunan kimse ise Allah'a iman etmiş olmaz. Mecusi'ye de kime ibadet etitiğini so­rarsan, o da "Allah'a ibadet ediyorum" diye cevap verir. Fakat Al­lah'ı sorduğun zaman, onun ortağı, eşi ve çocuğu bulunan bir varlık olduğunu söyler. Bu durumda olan bir kimse de, Allah'a iman etmiş olmaz. Bütün bu kimselerin Allah'ı bilmemeleri ve inkârları birdir. Vasıfları, sıfat ve ibadetleri ise çok ve değişiktir... işte böylece sen onların tavsif ve ibadet ettiklerine, ibadet etme­diğini bilirsin. Çünkü onlar üç yahut iki ilâh tavsif ediyorlar. Tav­sif ettiklerine de ibadet ediyorlar. Oysaki sen, bir olan Allah'ı tav­sif ediyorsun. O halde senin ibadet ettiğin mabudun onların iba­det ettiklerinden başkadır. Onların mabudu da senin ibadet etti­ğinden başkadır. Bunun için Kur'an'da ; "De ki, ey kâfirler.ben si­zin taptıklarınıza tapmam, siz de benim taptığıma tapmazsınız" buyurulmuştur." 



VAHDET-İ VÜCUT (Nedir? kimdir? )

      Başta İbn Arabî olmak üzere en açık   biçimiyle SadreddinKonevî (673/1274) Rumî Celâleddin (672/1273), Abdulkadîr el-lci (756/1355),İbn Seb'în (669/1270), lbnu'l Farız (632/1235), Tîlimsanî  gibi ünlü sufîlerin söz ve yazılarında kolaylıkla bu­lunabilecek Vahdet-i Vücûd inancı, günümüz araştırıcılarının çoğunun zihnin de Batı kökenli Panteizm kavramını çağrıştırır bir şekilde yer etmiştir. Çünkü Panteizm'e göre de "Allah'ın âlem­den ayrı ve müstakil bir şahsiyeti yoktur." 

  Nazmî Efendi'ye göre, "Allah bütün âlemi, kâinatı kaplamış" demek de büyük yanlıştır, Allah'tan ayrı bir âlemin olduğu söz konusu edilmektedir. Halbuki âlem, eşya diye birşey yoktur. Varolan sadece Allah'tır. An­cak bunu ise cahiller değil sadece "ev ednâ" makamına erişenler anlayabilirler."



VAHDET-İ VÜCUT (nedir?)

 Vahdet-i Vücud, harici tesirlerin etkin olduğu bir inanç­tır. Söz konusu inancın anlamını araştıracak olursak; Vahdet-i Vücud inancı "Vücud'"un tek olduğu ve bunun da Vücud-u Mutlak olan Vücud-u İlahi'den ibaret olduğu anlamına gelir. 
 Bu inanca göre tüm insanlar Tanrının bedenidir. (töbe töbe) (ulan ne kadar sapkın inançlar var) İHLAS suresi  4. ayet: 4.Ve lem yekûn lehû küfüven ahad. yani Hiçbir şey O’nun dengi ve benzeri değildir.  adama demezler mi hadi ordan diye Ayette gayet açık işte. Allah akıl fikir versin bunlara inananlara...

26 Temmuz 2013 Cuma

Yazar: Jean-Christophe Grange                                    



Yayın Yılı:
 2010
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 460
Ebat: 14x23 cm
Kapak: Karton
ISBN: 6051116518
Dili: TÜRKÇE

Arka Kapak:


Genç ve yalnız bir kadın olan Yargıç Jeanne Korowa, tesadüfen şahit olduğu bir psikiyatri seansı sayesinde Paris’te işlenen tüyler ürpertici seri cinayetlerin failini keşfetmiştir. Ama elinde hiçbir kanıt yoktur ve katilin peşine tek başına düşmek zorundadır.

Böylece Guatemala, Nikaragua ve Arjantin’de soluk soluğa ve kanlı bir takip başlar. 
Yazar; Jean-Christophe Grange                            

Yayın Yılı; 2012
Yayınevi; Doğan Kitap
Çeviren; Tankut Gökçe
Sayfa Sayısı; 680
Ebat; 14x23
ISBN; 6050907148
Arka Kapak;

Ben Gölgeyim.
Ben Avım.
Ben Katilim.
Ben Hedefim.
Kurtulmak İçin Tek Çarem Var; Diğerinden Kaçmak
Peki Ya Diğeri de Bensem? 
Yazar:Jean-Christophe Grange                                

Kitabın orijinal Adı: Miserere
Çeviren: Tankut Gökçe
Yayın Yılı: 2009
Yayın Evi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı:424
Ebat:14x23 cm
Kapak: Karton
ISBN:6051112909
Dili: Türkçe


Arka Kapak;

Onlar çocuktular...
En mükemmel elmasların saflığındaydılar...
Ne ufak bir lekeleri...Ne de en ufak bir kusurları vardı...
Ve ne de en ufak bir günahları...
Ama onların saflığı kötülüğün saflığıydı...


Herşey Saint-Jean Baptiste Kilisesinde koro hocası Wilhelm Goetz’ün öldürülmesiyle başlar. Aslen Ermeni olan Emekli Baş komiser Lionel Kasdan kendini bir anda  olayların içinde bulur. Ardından ipuçlarını bir araya getirmeye çalışırken korktuğu şey artık gerçekleşiyordur; ve geri dönüşü yoktur. Cevaplarını ararken yeni ekip arkadaşı genç ve yakışıklı, polis biriminin en gözdelerinden; ama uyuşturucu müptelası olduğu için görevden uzaklaştırılmış Cedric Volokine ile gerilim yüklü olayların içinde bulur kendisini. Tek ipucuları El Oyro’nun  peşinden gitmektir...

Grange’ın diğer birçok eserinde olduğu gibi bu kitapta bir polisiye/gerilim özelliklerini taşıyor, macera ve gerilimin bir an olsun eksik olmadığı bu romanda ise ana karakterlerimiz Lionel Kasdan ve Cedric Volokine isimli iki polis. Yalnız bir olaya değinmeden geçemeyeceğim; ayrı dünyaları yaşayan bu iki polisin arasında zamanla gelişen baba-oğul ilişkisi kitapta mükemmel işlenmiş. Diğer ilişki türlerine (aşk ,dostluk gibi) çokça rastlanan kitap dünyasında bu tür bir ilişkinin konu alınması ve olay örgüsü içinde mükemmel bir şekilde yer alması ciddi anlamda beni sevindirdi...

İkili bu yaşanan cinayetleri kovalarken, (tabiri caizse kedi-fare kovalamacası gibi; ancak kim kedi kim fare belli olmuyor ve bu da kitabı tabii ki daha kaliteli bir eser yapıyor) karakterlerin iç dünyalarına da yolculuk yapma ve geçmişlerini öğrenme fırsatı veriyor. 

Yazar; Jean-Christophe Grange                              

Kitabın Orjinal Adı; Le Concile de Pierre
Çeviren; Ali Cevat Akkoyunlu
Yayın Yılı; 2000
Yayın Evi; Doğan Kitap
Sayfa Sayısı; 412
Ebat; 14x23
ISBN; 9759915193
Dili; Türkçe

Arka Kapak;

Jean-Christophe Grange Kızıl Nehirlerin ardından Taş Meclisle yine iş sahnede.
Gerçekten şaşırtıcı bir hayal gücü...
Dayanılmaz bir gerilim...
Fiziksel ve psikolojik şiddet...
Parapsikoloji...
Telepatiyle gerçekleştirilen bir trafik kazası...


Diane Thrilberge hiç evlenmemiş genç ve alımlı bir kadındır. Hayallerini ise bir evlatlık çocuk süslemektedir. İşte konumuz tam da burada başlıyor. Evlatlık edinmek için tüm yolları deneyen Diane; en sonunda kendisini Tayland'da bulur. Burada pekte yasal olmayan yollarla bulduğu çocuğun üvey babasının da aracılık etmesiyle hayallerine kavuşan Diane için hiçbir şey artık eskisi olmayacaktır.İşte özellikle evlat edinme olayından sonra hikaye; sürekli dozunu arttırıyor. Kitabın bu bölümüne kadar geldiyseniz bundan sonra elinizden bırakmak zorlaşacaktır haberiniz olsun.

Diane; tüm mutluluğu ve huzuru evlat edindiği Lucien'de bulduğu sırada Grange işte bu noktada usta kalemini devreye sokarak olayı Diane'nin yaptığı trafik kazasıyla gölgeliyor ve olaylar durdurulması imkansız bir şekilde gelişerek devam ediyor. Her yazımda yaptığım gibi yine biraz hikayeden bahsetmek; henüz okumamış olan kitap severlere azıcık tüyo vermek istiyorum. Kazadan sonra sahneler; birden o göz alıcı, parlak ışıklarla donatılmış olsa da çoğumuzu bunaltan kasvetli hastaneler oluveriyor. Bu hikaye de tıp biliminin en ileri seviyesine de; alternatif tıpa da şahitlik ediyoruz. Kazanan tarafı söylemeyeyim; ama kendimizi biran o betimlenen sahnelerde hissettiğimizi eklemeden geçemeyeceğim.

Ucundan da olsa Grange okuyanlar bilir; Grance hikayeleri tek bir mekanda veya zamanda anlatmaz. Farklı coğrafyalarda buluruz kendimizi genellikle. Bu kitapta bizi ardından önce Moskova' ya sonra sırasıyla Sibirya ve Moğolistan'a sürüklüyor. Tayland ve Fransayı söylemiyorum bile. Eee Moğalistan'a gidipte şamanları hikayenin içine katmamak olmazdı diyerekten, Grance bizi yine sürprizlerle kuşatıyor... SSCB bile olay örgüsünün yerinde fazlaca yer alıyor.
Yazar: Jean-Christophe Grangé                            
Kitabın Orjinal Adı: La Ligne Noir
Çeviren: Şevket Deniz
Yayın Yılı: 2005
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 458
Ebat: 14x23 (cm)
Kapak: Karton
ISBN: 9789759914332

Arka Kapak:

Güneydoğu Asyada, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir yol.
PARİS. İlk temas. KUALA LUMPUR. Hayat Yolu. Uçuşan ve Çoğalan. Sonsuzluğun İşaretleri. KAMBOÇYA. Bal ve Fresk. TAYLAND. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış bu mekanda neler olduğunu anlayacaksınız! BANGKOK. Gerçeğin Rengi aynı zamanda Yalanın da Rengidir! Ve PARİS. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor. 
ÇABUK SAKLAN, BABA GELİYOR!

Her şey Malezya'nın Papan bölgesinin güney doğusunda başladı. Jacques Raverdi'nin baygın bir halde bir barakada genç bir kızın; kanlar içinde yere yığılmış cesetiyle beraber bulunmasıyla başladı. Reverdi; 1977-1984 yılları arasında serbest dalış ve limitli ağırlıklı dalış dallarında bir kaç kez dünya rekorunu kırmış eski bir sporcudur. Sporu bırakıp Güneydoğu Asya'da yerleşen Reverdi'nin ölümü şüphe uyandırmıştır. Reverdi'nin gözünde ise olaylar bambaşkadır. Balıkçılar tarafında linç edilmekteyken kapadığı gözlerini; akıl hastalarının bulunduğu bir hapiste açar.

Marc Dupayrat ise çocukluk döneminde piyano ile uğraşmış, başarılı bir sanatçıdır. Ancak lise arkadaşı d'Amico'nun ölümü ile hayatı alt üst olur. Kendisini bir buhranın içinde bulur, hafızasını geçici olarak kaybeder. Kendini gazeteciliğe adayan Marc; Sicilya Mafyası üzerine İtalya'da yazı yazarken sevgilisi Sophie'yi kanlar içinde bulur. Bu bir mesaj mıydı bunu bilemeden kendini tekrar hayatı alt üst olmuş bir adam olarak; bir kafe de cebinde beş para olmadan bulur. Reverdi ile ilgili haberi okuyunca eski mesleğine geri dönmeye karar verir. Hayatını artık buna adamıştır.

Güzel bir modelle aynı işe gönül veren Marc katille gazeteden mektuplaşmaya başlar. Kendisiyle dalga geçen katili acaba bulabilecek midir? Katil kimdir ve amacı nedir? Bunun gibi bir çok soruyla beraber geniş bir coğrafya da maceralara atılan Marc ve güzel model Hatica gerçeği bulmak için sabırsızlansalar bile; gerçek aslında gözden kaçmış, karanlık köşelerde saklanmaktadır.
Yazar: Jean-Christophe Grangé                                

Kitabın Orijinal Adı: Les Serment des Limbes
Çeviren: Şevket Deniz
Yayın Yılı: 2007
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 458
Ebat: 14x23 (cm)
Kapak: Karton
ISBN: 9789752936195 

Arka Kapak:

Şeytanın peşinden nereye kadar gidebilirsin?
SENİ BEKLİYORDUM.
Karanlık bir tüneldeyim. Tünelin duvarları yüzlerden oluşmuş. Acı çeken, inleyen yüzler. Tünelin ucunda kırmızı bir ışık görüyorum. Bir yürek gibi atıyor. Ben bir Işıksız'ım.
IŞIKSIZLARI KORUYORUM.
Seri cinayetler, cinayetler serisi...
Seri katiller mi, katiller serisi mi?
YALNIZ SEN VE BEN.
Şeytan yeryüzüne mi indi, yoksa hep burada mıydı?
ORADA, HER ŞEYİN BAŞLADIĞI YERDE.


Her şey Luc Soubeyras''ın sonu hastanede biten başarısız intihar girişimiyle başlar... Bu intihar girişimi, onun eski yol arkadaşı Mathieu Durey'in hastaneye gelmesini sağlayacaktır. Bu iki sıkı dostun tekrardan hastanede buluşması ise yeni bir dönüm noktası olacaktır. Luc intihar etmeyecek kadar dindar bir polis müfettişidir. Mathieu, Luc'un intihar etmeyeceğine adı gibi emindir. Onu böylesi bir harekete sürükleyen nedeni bilememek Matheiu'nun içini kemirir.

Matheiu'nun bu işi çözmek istemesiyle sır perdesi yavaş yavaş aralanmaya başlayacaktır.

Matheiu'nun, Luc'un evine gittiğinde çalışma odasında bulduğu fotoğraflardaki vahşet kareleri, yakın dostunun yeni bir vakanın peşinde olduğunu gösteriyordu. Matheiu'nun, çalışma masasını incelerken bulduğu ilginç bir gazete kupürü kafasında çeşitli soru işaretlerinin canlanmasına neden olur. " Notre-Dame'da, Bienfaisance'da bir ceset bulunmasıyla Luc'un ne alakası olabilirdi? Luc neden İsviçre'de işlenen bir cinayetin peşine düşerdi ki?"

Bu soru maceranın yeniden başlamasını sağlar. İsviçre'deki tanrı tanımaz cinayet ve arkasındaki esrar perdesi; Matheiu'yu İsviçre'den İtalya'ya sürükleyen ve Vatikan'ın kütüphanesindeki tozlu raflarındaki bir arayışa döner... Şeytanın peşindeki bir arayış...
Yazar: Jean-Christophe Grangé                                  

Kitabın Orijinal Adı: Le Vol des Cigognes
Çeviren: Ali Cevat Akkoyunlu
Yayın Yılı: 2002
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 358
Ebat: 14x23 (cm)
Kapak: Karton
ISBN: 9789759914349

Arka Kapak:
Göçmen kuşlardır Leylekler. Her bahar Avrupa'ya gelir, yaz sonunda tekrar Afrikaya doğru yola çıkarlar. Ama bu yıl geri dönmeyecekler... Louis Antioche'un kayıp leyleklerin sırrını çözmek için çıktığı yolculuk kısa sürede kabusa dönüşür. Parçalanmış cesetler, nereden çıktığı belli olmayan katiller... Arayışı onu, Bulgaristan'daki Çingene mahallelerinden işgal altındaki toprakların güneşte kavrulan kibutzlarına, Orta Afrika Cumhuriyeti'nin balta girmemiş ormanlarından Kalküta'nın arka sokaklarına kadar götürecektir. Hatta cehenneme kadar...

Sınır tanımayan bir hayal gücü, kusursuz, bir kurgu tüyler ürpertici şiddet sahneleri, nefes nefese bir gerilim: Jean-Christophe Grange'yi bu tarzın zirvesine çıkaran, "Kızıl Nehirler"i dünya çapında bir başarıya ulaştıran bu nitelikler, "Leyleklerin Uçuşu"nda da var.

Korkutucu bir yolculuk, şaşırtıcı bir kitap!


Her şey yolculuk öncesi Louis Antioche'un, patronu Max Böhm'ü ziyaret etmesiyle başlar. İsviçreli Kuş bilimci Max Böhm, kuşların göç yolunu incelemesi için öğrencisi olan Louis'i işe alır. Louis, ailesini Afrika'da çıkan bir isyanda kaybetmiş, ailesinin arkadaşları tarafından evlat edinilerek iyi bir eğitim alması sağlanmış başarılı bir öğrenciydi. Koruyucu ailesinin de desteği ile hocası Max Böhm'ün yanında işe girmişti. Her şey yolunda ilerlerken, bir gün Louis, patronu Max Böhm'ü ziyaret etmek için evine gittiğinde, onun kanlar içinde cesediyle karşılaşır.
Louis'in yolu, bu tuhaf ölümü araştıran müfettiş Dumaz'la kesişir. Louis, Max Böhm'ün ölümünden sonra, leyleklerin göç yolunu incelemekten vazgeçmiştir. Fakat müfettiş Dumaz, Max Böhm'ün ölümündeki sır perdesinin kalmasında yardımcı olacağını söyleyerek, Louis'in bu yolculuğu yapması gerektiğini söyler.

Kuşların ardından başlayan bu yolculukta, göç yolu güzergahındaki akıl almaz cinayetlerin ve paramparça olmuş cesetlerin bulunmasıyla olay daha da garip bir hale gelir. Avrupa'dan, Balkanlara; Balkanlardan, Türkiye'ye; Türkiye'den Ortadoğunun derinliklerine ve son durak olarak da kara kıta Afrika'ya uzanan bu yolculukla, esrarengiz olaylar ve sır perdesinin arkasındaki saklı gerçeklerle sürükleyici bir macera bizleri bekliyor.

Jean-Christophe Grangé'ın ilk romanı olan Leyleklerin Uçuşu, aslında Grangé'ın ne kadar iyi bir yazar olduğunun ispatı niteliğinde. Grangé ilk romanında bile okuyucuyu usta bir kalemin romanını okuyormuş hissiyle etkisi altına almayı başarabiliyor. Romanlarının bu kadar çok beğenilmesinin nedeni, Grangé'ın sınır tanımayan hayal gücü, sekteye uğramadan çok etkileyici biçimde devam eden olay örgüsü ve gerçeklerle kurguyu çok iyi biçimde harmanlaması sayesinde oluyor.